Bilinen anlamıyla dil sürçmesi; söylenmek istenen sözcüğün doğru telaffuzunun bilinmesine rağmen istemsizce eksik ya da yanlış söylenmesidir. Konuşma dilini en etkili kullananlarımız da dâhil olmak üzere hepimizin başına zaman zaman gelir dil sürçmeleri. Üzerlerinde de çok durmayız. Komik bir kelime ortaya çıktıysa gülüp geçeriz. Hatta çoğunlukla fark etmeyiz bile.
Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud, dil sürçmelerini biraz farklı yorumluyor. Ona göre dil sürçmesi, davranışlarımızın tümünün gerçek kaynağı olan bilinçaltımızın konuşma dilimizde kendini göstermesi anlamına geliyor. Freud, bu zamansız tezahüre “Parafraks” ya da Latince “Lapsus” adını vermiş. Parafrakslar; bilinçaltında, buz dağının görünmeyen kısmında sakladığımız kelimelerin ağzımızdan fırlamasıdır. Aslında söylemek istediğimiz ama söyleyemediğimiz ya da “söylenmesi yasak kelimeler” kategorisine ekleyip bilincimizden uzaklaştırdığımız şeylerdir.
Örneğin “Sence tango kursuna mı gitmeliyim yoksa salsa mı?” diye soran arkadaşına “Bence tanga daha estetik bir dans.” diye cevap veren birey, yaptığı hatayı fark ettiği anda hafif bir utanç duygusu yaşayacaktır. Muhatabıysa çok büyük ihtimalle olayı gülünç bulacak ama üzerinde çok da durmayacak ve arkadaşını daha fazla utandırmayacaktır. Hayatta olsaydı, Freud’ün bu olayı basit ve masum bir dil sürçmesi olarak değil, bastırılmış cinsel dürtülerin gün yüzüne çıkması şeklinde yorumlaması aşırı olasıydı… Hatta belki bize göre basit bir dil sürçmesi olarak görünen olay, Freud’ün, olayın aktörünün fallik dönemde saplantı (fiksasyon) yaşamış olmasından şüphelenmesine bile neden olabilirdi.
Freud’ün, davranışın temel dinamiklerini “cinsellik” ve “saldırganlık” içgüdüleri ile açıklıyor olması, tüm dil sürçmelerinin altında cinsel ya da saldırgan ipuçları aramamız gerektiği anlamına gelmez. Bilinçaltımız, cinsellik ve saldırganlıktan çok daha fazlasını ve belki de çok daha karanlık gizemleri içinde barındırır. Bir başka örnekle pekiştirelim. Sık sık kürsülerden halka seslenen bir politikacı düşünün. Muhtemelen mikrofonu eline her aldığında kendisinin milleti için seve seve canını vereceğinden, kendi çıkarları uğruna hiçbir şey yapmadığından, asıl amacının halkının refah seviyesini yükseltmek olduğundan bahsedecektir. Bu politikacının, bir konuşmasında “Ben halkıma hizmet için varım. Kendi cebime girecek tek kuruşun peşindeysem eğer, Tanrı beni lanetlesin!” demek isterken yanlışlıkla “Ben kendime hizmet için varım. Halkımın cebine girecek tek kuruşun peşindeysem eğer, Tanrı beni lanetlesin!” dediğini farz edelim. Gülünç değil mi? Muhtemelen muhalif basın organları da komik bulup “Âlimin fikri neyse zikri de odur!” şeklinde yorumlayan haberler yapacaklardır. Çoğunluk, basit bir hata gözüyle bakacak, fazla üstünde durmayacaktır. Freud ise yine her zamanki gibi bulutların üstünde bir yerde purosundan çektiği nefesi verirken dumanının arkasında bize gülümsüyor olacaktır.
Eh… Daha etkili yalan söyleyenin daha etkili politikacı olduğu gerçeği inkâr edilemez. Bir politikacının bu gibi bir hatayı yeni yalanlarla örtbas etmesi oldukça olasıdır ama eşine yanlışlıkla bir başka kadının adıyla hitap eden erkeğin işi oldukça zordur. Kuşku duyan bir kadını bir şeylere ikna etmek, oldukça geniş bir kitleyi olmayan refah ve huzura ikna etmekten çok daha zordur.
Freud, bilim dünyasında çok tartışılan ve diğer bilim insanları tarafından sıklıkla “delilik” ile yaftalanan bir bilim insanı olsa da ortaya attıkları arasında doğruluğu en çok kabul gören kavram, parafrakstır. Belki de biz de artık muhatabımızın dil sürçmesini gülünç bulmanın yanı sıra üzerinde daha fazla düşünmeliyiz. Böylece karşımızdakilerin söylemek istediği ama söyleyemediği gerçeği yakalayıp daha sağlıklı ilişkiler kurabilir ya da aslında devam etmesi son derece sağlıksız ilişkilerimizi gözden geçirme fırsatı yakalayabiliriz. Bence denemeye değer…