Her birimiz karmakarışık bilişsel yapılara sahip ve biricik varlıklar olsak da bazı ortak özelliklerimizin varlığını inkâr etmek iflah olmaz bir bencillik örneği olurdu. Küçük bir çocuğun karanlıktan korkması, duygusal bir anımızda göz göze geleceğimiz bir anneye olan ihtiyaç, artık gücümüzün ya da idrakımızın yetmediği noktalarda bir tanrıdan alınan güven duygusu… Analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung’a göre tüm insanlar buna benzer deneyimlere sahiptir. Mitolojik metinlerden, günümüz insanlığına kadar her yerde rastlanan bu deneyimler, kaynağını kolektif bilinçdışımızdan alır.
Kolektif bilinçdışı da Freud’ün bilinçaltı kavramı gibi bilinç düzeyine çıkarılması oldukça zor olan düşünceler ve imgelerle doludur. Ancak kişisel bilinçdışımızın aksine kolektif bilinçdışımızdaki imge ve düşünceleri bastırmak için yoğun bir enerji harcamamız söz konusu değildir. Hepimiz bu imgelerle doğarız ve bu imgeler herkeste benzer özellikler sergiler. Jung’a göre ruhsal özelliklerimizi de tıpkı fiziksel özelliklerimizi aldığımız gibi atalarımızdan alırız.
Jung, kolektif bilinçdışında “arketip” adını verdiği imge ve düşünceleri tek tek saptamaya çalışmıştır. İşte başlıca arketipler:
Anima ve Animus
Her erkeğin içinde bir parça dişil ve her kadının içinde bir parça eril özellik bulunmaktadır. Bu karşı cins özelliklerinin temel işlevi, eş seçiminde karşımıza çıkar. Jung, buna; “Bir erkek, eşini seçerken kendi bilinçaltındaki dişiye karşılık gelen, kendi ruhunun yansımasını hiç tereddütsüz kabul edecek bir kadını cezbetmeye çalışır.” sözleriyle açıklık getirmiştir. Erkeğin içindeki dişil arketip anima, kadının içindeki eril arketip ise animus olarak adlandırılmıştır.
Gölge
Gölge, kişiliğimizin karanlık yönüdür. Gölgenin bir kısmı kişisel bilinçdışımızda bastırılmaya çalışırken bir kısmı da atalarımızın ortak mirası olarak kolektif bilinçdışımızda varlığını sürdürmektedir. İnsanlığın içindeki kötülük, kaynağını gölge arketipinden alır. Kötülük, antik yazıtlardan günümüz bilgisayar oyunlarına kadar bir çok yerde işlenen bir temadır. İnsanlık ne kadar eskiyse gölge arketipi de o kadar eskidir. Semavî dinlerdeki şeytan tasviri, gölge arketipine farklı bir bakış açısının eseridir.
Persona
Persona, kişiliğin dışarıdan görünüşünü daha net bir ifadeyle kişiliğin dışarıya sunulma şeklini ifade eden arketiptir. Her insan, kendi sosyâl hayatında birbirinde farklı pek çok role sahiptir. Bir kadın; evinde bir eş, bir anne rollerine sahipken iş yerinde bir işveren ya da çalışan rolüne sahip olabilir. Persona arketipi sayesinde birey, sosyal rollerine uyum sağlar ve belki de en önemlisi benliğini olumsuz imajlar sergilemekten korur.
Ben
Ben, Freud’ün ego kavramına oldukça benzemektedir. Ben arketipi, diğer arketiplerin düzenli bir bütün oluşturması için çalışır. Jung’a göre yaşamın temel amacı, benliğin gelişmesidir. Benliğin gelişmesi içinse kişiliğin diğer bütün parçalarının gelişmesi gerekmektedir.
Yukarıdaki arketipler, kolektif bilinçdışımızdaki dört temel arketiptir. Jung, başka arketiplerden de bahsetmiştir. Örneğin otorite ve güç figürü olarak baba arketipi, varoluşsal rahatlığı simgeleyen anne arketipi, bilgi ve tecrübeyi simgeleyen bilge yaşlı adam arketipi, masumiyet figürü olarak da çocuk arketipi sayılabilir.