“Jahrein, komik bir şeyler izliyor!”
“Wtcnn’nin en sinirli 10 anı!”
“Mithrain tam kafadan!”
Youtube zaman akışınızda sık sık karşılaşıyorsunuzdur yukarıdaki gibi içeriklerle. Tıklayıp açtığınızda izlenme sayılarının hiç de hatırı sayılmayacak gibi olmadığını görüp şaşırıyorsunuz değil mi? Dahası, artık gündelik hayatta da sıkça karşılaşmıyor musunuz bu muhabbetlerle? Mutlaka çevrenizde oyun ve oyunculuk dünyasından “Adamlar parayı götürüyor abi! Kebap iş… Hem eğlen hem cebini doldur!” diye bahseden birileri vardır. Kim, neresinden bakarsa baksın; karşımızda hemen hemen her yaşta, her mizaçta insana çeşitli alternatifler sunan kocaman bir sanal dünya duruyor. Kimi metrobüste vakit geçirmek için sanal şekerleri patlatıyor, kimi eski sevgilisini bir nebze olsun aklından çıkarabilmenin peşinde… Bir yerlerde, bir şekilde her birimizin az ya da çok yaşanmışlıkları var bu sanal dünyada…
Gelin, özellikle şu son birkaç yılda önü alınamaz bir ivme kazanan bu dünyanın sağını solunu ruh bilimsel çubuklarla bir dürtükleyelim. Bakalım neler çıkarabileceğiz? Acaba gerçekten sevgiliniz sizden ayrılıp PUBG’deki ayı postlu kızla seviyeli bir ilişkiye yelken açmak peşinde mi?
Oyun oynamak bir ihtiyaç mıdır?
Oyun, çocuklar için oldukça eğlenceli vakit geçirmelerini sağlayan bir aktivite olmanın yanı sıra onları yetişkin hayatına hazırlama işlevi görmesi bakımından da oldukça önemlidir. Çocuklar, birlikte oyun oynarken yaratıcıkları gelişmekle kalmayıp toplumsal rolleri ve kuralları da öğrenecektir. Üzülerek söylemeliyim ki çocuklarımız bugünlerde gelişimleri açısından pek de faydalı oyunlar oynamıyorlar. Tablet bilgisayarlar üzerinden oynanan ve önceden belirlenmiş bir senaryo etrafında ilerlenen oyunlar, çocuk gelişimi açısından olumlu bir anlam ifade etmiyor. Çocukların olumlu bir kimlik geliştirmesine yardımcı olabilmesi için bir oyunun, belli kurallar içermesinin yanında sonsuz ihtimale kapı aralaması da gerekmekte. Tıpkı gerçek yaşam gibi… Dışarıdaki gerçeklikten bağımsız bir platformda, tekdüze senaryolar arasından seçim yapan bir çocuk, ileride hayatın kendisine seçenek sunmak konusunda bu kadar iyimser ya da bu kadar cimri olmadığını fark ettiğinde elbette ki bocalayacaktır. Bu yönüyle bakıldığında değerli ebeveynler, çocuğunuzun tablet bilgisayarıyla geçireceği süreyi kısıtlamakta haksız değilsiniz. Bırakalım, çocuklarımız akranlarıyla etkileşim içerisinde, yaratıcılıkları desteklenerek ve empati yapmayı öğrenerek büyüsünler…
Peki ya yetişkinler?
“İş çıkışı iki el PUBG keyfimiz var, onu da baltalamasanız olmuyor ha!” tarzı yakınmaları duyar gibiyim. Haksız da değiller aslında. İlginç gelebilir ama oyun oynamak, yetişkinler için de bir ihtiyaç olarak görülebilir. Başlı başına “oyun oynama ihtiyacı” olarak karşımıza çıkmasa da her yetişkinin gündelik hayatın stres yükünü bir mecrada boşaltmaya olan ihtiyacı, oyun oynamak şeklinde karşımıza çıkabilir. Kimisi, iş çıkışı köşedeki kafede bir fincan kahve içerek deşarj olabilirken kimisi tüm haftanın stresini cumartesi akşamı halı saha maçında atıyor olabilir. Şu veya bu şekilde, her insanın gerçek hayat koşullarına ara verip kendisine eğlenecek vakit ayırması gayet normal. İşte bazılarımız da bu arayı bilgisayar oyunları oynayarak ya da bilgisayar oyunlarını oynayan profesyonelleri izleyerek değerlendiriyor. Aşırıya kaçıp da toplumsal rollerinin kendisine yüklediği sorumlulukları unutmayan biriyseniz, oyun oynamak sizin için oldukça mantıklı bir seçim olabilir.
Bir yetişkin için oyun oynamak psikolojik açıdan ne gibi kazanımlar sağlar? Freud der ki her ego, hayatın kendisine yükledikleriyle baş edebilmek için savunma mekanizmalarına ihtiyaç duyar. Örneğin “Yer değiştirme (displacement)” savunma mekanizması. Kısaca açıklamak gerekirse bireyin, karşılaştığı bir olay sonrası ortaya çıkması sorun oluşturabilecek olan temel dürtüsünü bastırması ve daha sonra daha uygun koşullarda bu dürtünün kendiliğinden ortaya çıkmasıdır. Bu sayede bireyde meydana gelen ruhsal gerilim, ne ansızın ortaya çıkıp yıkıcı sonuçlar doğuracak ne de bastırıldıktan sonra içten içe büyüyerek daha büyük sorunlara kapı aralayacaktır. Ego, bu mekanizmayı bir bilgisayar oyunu vasıtasıyla devreye sokabilir. Eşinizle tartıştığınızda ya da patronunuzdan haksız yere azar işittiğinizde egonuz sizin adınıza anlık öfkenizi bastırıp, Counter-Strike oyunundaki rakibinize yöneltmenizi sağlayabilir. Böylelikle içinde bulunduğunuz gerilim, siz farkında olmadan yerini rahatlığa bırakacak ve ilişkilerinize herhangi bir zarar verme riskinden de uzak durabileceksiniz. Bilgisayar oyunlarının; bireyin başarısız olduğu alanda harcadığı vakitten kısarak başarılı olduğu alana daha yoğun ilgi göstermesi anlamına gelen “Ödünleme (Compensation)” adlı savunma mekanizması için de oldukça iyi bir saha olduğunu söyleyebiliriz. Bir diğer savunma mekanizması örneği ise “Yüceltme (Sublimation)”dir ki işte tam burada Twitch yayıncılarıyla göz göze geldiğimi görebiliyorum. Yüceltme mekanizması, kişinin toplum normlarına aykırı ve aşırı dürtülerini toplum tarafından kabul edilen bir yolla dışa vurmasıdır. En klasik örneği, yoğun saldırganlık dürtüleriyle başa çıkamayan bireyin boks sporuna yönelmesi ve dünyaca ünlü bir boksör olmasıdır. Üzgünüm, Mithrain… Seni PUBG’de hayatta kalmak adına gözünü kırpmadan seri cinayetler işlerken izlediğimde zihnimden ağzında purosuyla gülümseyen Freud imgesini çıkarıp atamıyorum. 🙂
Twitch demişken…
Biliyorum, “Neden bazıları oyun oynayıp eğlenirken ben onları izlemekle yetiniyorum? Bunun ne anlamı var? Bilmiyorum ama engel de olamıyorum!” diyenler var aramızda… Öncelikle birilerinin aktif olarak eğlendiği aktiviteleri kenardan izlemenin anormal bir davranış olmadığını vurgulamak gerek. Pek çoğumuz bir döneme damga vuran “Şahane Pazar“ adlı programı izleyerek büyümedik mi? Ekranın arkasında yarışmacılar eğlenirken, bu tarafta bizler de eğlenmedik mi? Demek ki eğlenceyi izlemek hiç de yabancısı olduğumuz bir durum değilmiş. Öte yandan, Sosyal Öğrenme Kuramının öncüsü Albert Bandura, “Dolaylı Duygu” diye bir kavramdan bahseder. Nedir bu dolaylı duygu? Örnek üzerinden gidersek, annesini bir çiçeği koklarken gören bir çocuğun bitkilere karşı olumlu tutum kazanmasının altında yatan sürece dolaylı duygu diyoruz. Bireyin, gözlemlediği kişinin yaşadığı duyguyu kendi içinde hissetmesi diye özetleyebiliriz. Dolaylı duygu kavramı çerçevesinde ele aldığımızda Twitch olayı tam olarak başkaları eğlenirken sessiz sessiz izlemek anlamına gelmiyor. İzlediğiniz yayıncı bir başarı elde ettiğinde siz de başarı hissini tadıyorsunuz. İzlediğiniz yayıncı mutlu olduğunda siz de mutluluk duyuyorsunuz. Oyun oynamak konusunda pek iyi olmayan, genellikle başarı elde edemeyen insanları izlemek yerine çoğu oyunda başarılı olan yetenekli yayıncıları tercih etmenizin sebebi de bu. Kim stres ve başarısızlık duygularını eğlence ve başarmışlık hissine tercih eder ki?
Eh, sağından solundan dürtükleyince yetişkinler için oyun oynamanın pek de sakıncalı olmadığını, aksine olumlu birçok yanının da olduğunu gördük sanırım. Tabii her güzel şey, dozundaysa güzel. Eğer oyun oynarken kendinizi kaptırıp sosyal rollerinizi unutuyorsanız; çok daha kötüsü, oyun oynarken gerilip de az önce bahsettiğim savunma mekanizmaları yoluyla bu gerilimi eşiniz, çocuğunuz, arkadaşlarınız üzerine aktarıyorsanız ateşle oynuyorsunuz demektir. Size önerim, profesyonel yardım gerektirecek aşamaya ulaşmadan önce oyunlarla aranıza mesafe koymanız olacaktır.
Unutmadan başta sorduğum sorunun yanıtını da vereyim. Sevgilin tabii ki senden ayrılıp PUBG’deki ayı postlu kızla çıkmayacak. Onu da nereden çıkardın? 🙂